top of page

El Fenomeno: Ronaldo Nazario



Yazı: Alper Erdem


Avrupa futbolunun son 20 yılına damga vuran en önemli teknik direktörlerden biri olan Jose Mourinho, kariyerinde birçok büyük yıldızla çalışmış olmasına karşın henüz tercümanlık yaparken karşılaştığı bir oyuncuyu ayrı yerde tutuyordu.

“Cristiano ve Messi, 15 yıl boyunca zirvedeydiler evet. Ancak El Fenomeno’nun (Ronaldo’nun lakabı) sahip olduğu şey benzersizdi. Ben Barcelona’dayken o daha 19 yaşındaydı ve onun yapabildikleri gerçekten olağanüstüydü. Konu saf yetenekse, El Fenomeno’yu kimse geçemez.”

Ronaldo veya ona takılan lakapla El Fenomeno, 46’ncı yaşını kutlarken hala onu izleyebilenlerin kendilerini şanslı olarak nitelendirmesine sebep oluyor.


Herkesi Etkileyen Özel Bir Yetenek


Brezilya’da futbolcuların henüz çok küçük yaşlarda keşfedilmesi sık rastlanılan bir durumdur. Ülke çapında okullar arası futbol turnuvaları da dahil olmak üzere birçok organizasyona bu sebeple tüm dünyadaki üst düzey kulüplerin gözlemcileri tarafından yakından takip edilir.

Henüz 14 yaşında Social Ramos Club Bento Riberio formasıyla futbol sahasına adım atan Ronaldo’da çok geçmeden keşfedilecekti. Sao Cristovao’da geçirdiği bir yılın ardından Brezilya’nın en önemli kulüplerinden olan Cruzeiro, henüz 17 yaşında olan bu yeteneği kadrosuna katacaktı.

Cruzeiro formasını giymeye başladığı ilk günden itibaren Brezilya’daki bütün genç yeteneklerden farklı bir yönü olduğunu kanıtlayan Ronaldo, 1994 FIFA Dünya Kupası’nda Brezilya milli takımına davet edildi. Turnuvada hiçbir maçta süre alamasa da yetenekleri, elit Brezilyalı futbolcular tarafından da bizzat görülmüştü.

Onu fark eden oyunculardan biri de 1988-1993 yılları arasında PSV Eindhoven forması giyen Brezilyalı yıldız Romario idi.

Romario’nun telkinleriyle Avrupa’da futbol oynama kararını veren Ronaldo, 1994/95 sezonunun başında yaklaşık 5.5 milyon euro bedelle PSV Eindhoven’a transfer oldu.

Ronaldo daha sonraları bu transferdeki Romario etkisini şöyle açıklayacaktı:

“Romario bana PSV’nin Avrupa’daki en profesyonel kulüplerden biri olduğunu ve Avrupa futboluna alışmam için oranın en iyi seçenek olacağını söyledi.”

Geleneksel olarak forvet oyuncularının kendilerini göstermelerine imkan tanıyan bir yapıda olan Hollanda Ligi, Ronaldo’nun Avrupa’ya adapte olabilmesi için çok uygundu.

Ronaldo, ilk sezonunda PSV ile tüm kulvarlarda çıktığı 36 maçta 35 gol atarak rakipleri de dahil olmak üzere herkesi büyüledi.

Öyle ki bir UEFA Kupası maçının ardından Rudi Voller onun için “18 yaşında olup da bu şekilde oynayan bir oyuncuyu daha önce hiç görmedim” demişti.

The Guardian yazarlarından Nick Miller, Ronaldo’nun PSV’deki günleri için “yıldırım gibi hızlı, sıska bir genç olarak bile eksiksiz” ifadelerini kullanırken Rob Smyth ise onun “ilk PlayStation futbolcusu” olduğunu söyleyerek Ronaldo’nun olağanüstülüğünü vurguluyorlardı.

Sonraları Ronaldo ile Barcelona’da takım arkadaşı olacak Luis Enrique ise 2018’de FourFourTwo UK’ye verdiği röportajda genç El Fenomeno’yu şu sözlerle anlatıyordu:

“Onu PSV’de oynarken televizyonda gördüğümde ‘vay be’ diye düşünmüştüm. O gördüğüm en muhteşem oyuncuydu. Daha önce hiç şahit olmadığım şeyler yapıyordu. Güçlü bir canavar gibiydi ama aynı zamanda bir çocuktu.”


Shearer’dan Daha İyi Olan Çocuk


Barcelona yönetimi, Sir Boby Robson’un yönettiği takıma elit bir forvet transferi yapmak istiyordu. Kulübün bütçesi o dönemde “sınırsız” olarak nitelendiriliyordu. Robson, daha sonraları yazdığı Farewell but not Goodbye kitabında 1996 yazında yaşananları şu şekilde anlatmıştı:

“Başkan Josep Lluis Nunez bana taraftarları heyecanlandıracak ve goller atacak en iyi forvet oyuncusuna ihtiyacımız olduğunu, böyle birini tanıyıp tanımadığımı sordu. Ona ‘İngiltere’de çok sevdiğim bir delikanlı var. Adı Alan Shearer. Nerede olursa olsun gol atabilir. Guardiola ve Stoichkov ile iyi bir ekip olurlar ve sezonda 30 gol atar.’ dedim.”

Buna karşın Robson ve Barcelona’nın Alan Shearer girişimleri sonuçsuz kalmıştı. Çünkü Blackburn Rovers, en değerli oyuncusunu satmaya yanaşmıyordu. Barcelona Başkanı Nunez, Cruyff’un kulüpten ayrılışının ardından taraftarları sakinleştirmek zorundaydı. Bu yüzden sansasyonel bir transfere ihtiyaç duyuyordu.

O sıralarda Robson’a çok parlak bir fikir veren isim, eski PSV oyuncularından Valckx oldu:

“PSV’den Shearer’dan bile daha iyi top sürebilen Brezilyalı bir çocuk var. Kulübü onu yaklaşık 10 milyon dolar’a satacak.”

Bu meblağ o dönem için transfer rekoru anlamına geliyordu. Başkan Nunez, Robson’un bu teklifine karşılık ona “işinin buna bağlı olduğunu biliyorsun değil mi?” diye sormuştu. Robson ise o günlerde kendi kendine şunu dediğini anlatıyordu: “Bu çocukta başka kimsenin görmediği bir şey mi görüyorum yoksa onda benim göremediğim ama herkesin gördüğü bir sorun mu var?”

Sonuç olarak Robson’un istediği oldu ve Ronaldo, transfer rekoru kırarak Barcelona’ya geldi. Barcelona’da ilk günlerinden itibaren başta Başkan Nunez olmak üzere transferine şüpheyle yaklaşan herkesi kendine hayran bırakan El Fenomeno, yönetimle yaşadığı anlaşmazlıklar sebebiyle Barcelona’da sadece 1 sezon oynayabildi.

Bu bir sezona 49 maçta 47 gol 12 asist sığdıran Ronaldo, İspanya’da ikon haline gelmişti. Öyle ki SD Compostela’ya attığı ikonik golden sonra AS gazetesi onun için “Pele geri dönüyor” manşetini attı.


O Sakatlık Hiç Olmasaydı…


Ronaldo’nun Barcelona ile sözleşme uzatma görüşmelerinde yaşadığı sıkıntıdan faydalanan Inter Milan, Brezilyalı yıldızı 26.5 milyon euro’ya transfer etti.

Inter’de forma giydiği 5 sezonda 99 maça çıkan Ronaldo, burada “El Fenomeno” lakabını aldı ve takımı adına 59 gol attı. Ronaldo’nun İtalya’da geçirdiği süreye karşın kendi standartlarında düşük gözüken maç ve gol sayılarının sebebi ise sakatlıklarıydı.

Lazio ile 2000 yılında oynanan bir maçta tendonları koptu ve birçoklarına göre Ronaldo, o sakatlık sonrasında bir daha asla eski Ronaldo olamadı.

Bu kadar ağır bir sakatlık geçirdikten sonra 2002’ye kadar sahalardan (kısa süreli geri dönme çabaları) dışında uzak kalan Ronaldo, 2 ağır ameliyat ve aylarca devam eden fizik tedavi sürecinin sonunda 2002 FIFA Dünya Kupası’nda Brezilya kadrosuna çağrıldı.

Ronaldo, Brezilya kadrosuna çağrıldığı sezon ligde sadece 10 maça çıkabilmiş buna rağmen 7 gol atmayı başarmıştı.

2002 FIFA Dünya Kupası’nda Brezilya ile şampiyonluğa ulaşarak yeteneklerinin hala yerinde olduğunu dünyaya gösteren yıldız, kupa sonrasında ise tekrar İspanya’ya döndü. Ancak bu sefer rekabetin diğer tarafında yer alacaktı.


Sakatlıklara Rağmen Hala Golcü


Ronaldo’nun Real Madrid günleri de sakatlıklarla mücadele etmesiyle başladı. Buna karşın sahaya çıktıktan sonra o hala El Fenomeno idi. İlk sezonunda Los Galacticos takımıyla 44 maçta 30 gol attı. Bir sonraki sezonda ise 48 maça çıkıp 31 gol 13 asist ile çift hanelere ulaşmayı sürdürdü. Ronaldo’nun bu performansı ona kariyerindeki ikinci Ballon d’Or ödülünü kazandırdı.

Ronaldo, o kadar ağır bir sakatlık yaşamasına rağmen hala takım arkadaşlarını fazlasıyla etkileyebiliyordu. Zinedine Zidane onun için “Onu durdurmak imkansızdı. Hiç tereddütsüz oynadığım en iyi oyuncuydu. Her antrenmanda daha önce görmediğim olağanüstü şeyler gösterirdi.” diyordu.

Madrid kariyerinde 177 maçta 103 gole ulaşarak kulüp tarihinin en iyi yabancı oyuncularından biri olmayı başaran Ronaldo, buna karşın Madrid’deki son günlerinde kiloları ve sakatlık sorunlarıyla gündeme geliyordu.

Bu sorunların bir türlü giderilememesi sebebiyle dönemin Real Madrid teknik direktörü Fabio Capello ile Ronaldo arasındaki gerilim tırmandı ve bu sürecin sonunda El Fenomeno, İtalya’ya döndü. Ronaldo tıpkı İspanya’ya ikinci dönüşünde olduğu gibi yine rekabetin diğer tarafına geçti.

AC Milan’da artık kariyerinin sonuna gelmek üzere olan Ronaldo, büyük bir etki bırakamasa da İtalyanlar için onu izlemek başlı başına bir heyecan unsuruydu. Ancak art arda devam eden sakatlıklar, onun ülkesine dönmesine yol açtı.


Futbolu Corinthians formasıyla bırakan ve kilo problemi ile sakatlıklarına rağmen yine de kulübü için 40 maçta 21 gol atarak şampiyonlukta pay sahibi olan Ronaldo, 14 Şubat 2011’de kariyerini noktaladı.

Ronaldo’dan geriye kariyeri boyunca kazandığı 18 kupa ve unutulmayan El Fenomeno lakabı kaldı. Onun kariyerindeki en büyük eksikliğin ise UEFA Şampiyonlar Ligi’ni asla kazanamamış olması olduğu belirtildi. Buna karşın FourFourTwo, 2018 yılında onu UEFA Şampiyonlar Ligi’ni kazanamayan en büyük oyuncu olarak duyurdu.


0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page