Kurulduğu günden beri cezalandırılan takım Spartak Moskova’nın hikayesini biliyor musunuz? Onun hikayesinde sadece stoperler, forvetler yok, kan gözyaşı, sürgünler ve diktatörler var.
Yazan: Can Elmas
İnsanlar gibi kulüplerin de kaderleri vardır. Kimisi kurulduğu andan itibaren önüne çıkan her turnuvanın mutlak favorisi halini alır, kimisi tarihi boyunca tekrar tekrar ekonomik zorlukların içine düşer çırpınmak zorunda kalır. Spartak Moskova ise adeta kötü şansla doğmuş bir çocuk gibidir. Suçlu değildir ama yolu hep hapis ve sürgünle çakışır, kimse onu dinlemeye dahi tenezzül etmez. Anlatacağım hikayenin yanında Spartak Moskova’nın bugün Avrupa Kupası’ndan ihraç edilmesinin hiçbir öneminin olmadığını siz de göreceksiniz. Bu kulüp adeta dışlanmak için kurulmuş…
Lenin 1917 devriminden sonra tüm dünyada komünizmin galip geleceğine ve kısa zamanda yeryüzünde başka bir siyasi sistemin kalmayacağına inanıyordu. Ancak devrimden sonra Avrupa’da beklediği tepkileri göremedi. Komünizmden tüm benlikleriyle nefret eden Batılı hükümetler her zamanki kadar güçlü bir şekilde yerli yerinde kalmışlardı ve SSCB’nin dağılıp gideceği anı bekliyorlardı. Lenin’in görüşlerini ihraç edip kendisi için güvenli bir dünya yaratabilmek adına “örnek bir ülke” olmaya kafa yorması gerekiyordu. Bunun da yolu SSCB’nin uluslararası platformda güçlü bir imaja sahip olmasını sağlamaktan geçiyordu.
Lenin iyi sporcular yetiştirmenin hem imaj açısından hem de askeri güç açısından değerli olabileceğini fark etmişti.
Bu bağlamda spora teşvik için büyük bir kampanya başlattı. Açlıkla ve sefaletle mücadele eden SSCB yönetimi, bir yandan fabrikalarda işçilere mesai öncesi spor egzersizleri yaptırmaya, daha yeni kurulmakta olan radyolarında egzersiz programları yayınlatmaya başladı.
İşçiler arasından atletler, buz hokeyi oyuncuları, futbolcular seçilip takımlar kurmaya bu takımları diğer bölgelerdeki takımlarla mücadele ettirmeye başladılar.
Lenin ve Stalin’in hayali: Olimpiyatlarda “Batı tarafından aşağılanan” komünistlerin altın madalyaları bir bir alması ve insanlığa “bakın bizim sistemimiz sizden daha güçlü bireyler yetiştirebiliyor” diye haykırmaktı.
Soğuk Savaş sırasında tanıklık ettiğimiz sahnelere 1920’lerde de tanıklık edebilirdik ancak Olimpiyat Komitesi Sovyet Rusya’yı tanımadı, sporcular Batılı rakipleriyle mücadele edebilecekleri oyunlara katılamadılar. Yine de Sovyetler spor projelerinden vazgeçmediler. Dost ülkelerin katıldığı çeşitli organizasyonlar yaptılar. Halkın ilgisini spora çekmeye çalıştılar.
Tüm bunlar yaşanırken yeni gelişmekte olan futbol halk tarafından da çabucak benimsenmişti. Binlerce insan statları doldurmaya başlamış, ülkede pek çok takım kurulmuştu. Buz hokeyinin ardından ülkenin en sevilen sporu halini almıştı.
FIFA üyesi olmadıklarından dolayı uluslararası turnuvalara katılmak için yaklaşık 30 yıl bekleyecek olsalar da milli takım bile kurmuşlardı. Hatta hiçbir takım onlarla maça çıkmazken Atatürk döneminde A-Milli takımımız ile tarihlerinin ilk resmi maçlarını oynamışlardı.
Futbol ateşi özellikle başkentin dört bir yanını sarmıştı. Ukrayna ve Kafkasya’dan takımların katıldığı Moskova’da düzenlenen turnuvalar yapılmaya başlanmıştı. Kızılordu’nun takımı CSKA Moskova ve polislerin takımı Dinamo Moskova şehrin en heybetli takımları olarak turnuvalarda Moskova’nın onuru için mücadele ederlerken madalyaları ve şık üniformaları ile generaller ve üst düzey bürokratlar turnuvayı izlemek tribünleri dolduruyorlardı. Zaten turnuvalarda mücadele eden diğer takımlar da Dinamo ve CSKA Moskova’dan çok farklı değilllerdi. Diğer şehirlerin polis ve asker teşkilatlarının takımlarıydılar. Bu takımların giderleri kurumlar tarafından ödenir karşılığında isim sponsorluğuna benzer bir şekilde Dinamo, CSKA gibi sıfatlar eklenirdi.
Maçlar çok keyifli olsa da sıradan vatandaşlar için şehirdeki kasvetli bürokrasi adeta futbol tribünlerini de doldurmuştu. Polis ve askerlerin propagandaları futbolun önüne geçmekteydi.
Şehrin yeni bir takıma ihtiyacı vardı…
Buz Hokeycisi imdada yetişiyor
1902’de Moskova’da orta sınıf bir ailenin en büyük çocuğu olarak doğan Nikolai Starostin karışık bir ortamda büyümüştü. Sokak olayları, savaşlar, yoksulluk pek çok genci politize etse de iri yapılı bu genç spora ve özellikle yeni gelişmekte olan futbola büyük ilgi duyuyordu. Çarlık Rejimi yıkılmadan önce kurulan Moskova Futbol Ligi’ndeki mücadeleleri izleyip futbol takımlarıyla ilişkiler kurmuştu. Babasının saray mensuplarının av rehberliğini yapıyor olmasından dolayı Küçük Nikolai gittiği her yerde iyi karşılanıyor, çok seviliyordu.
(Starostin kardeşler)
Aileden kimsenin devrimde aktif rol oynamaması da babasının bu ilişkilerinden kaynaklanıyordu. Devrimden sonra Starostin Ailesi zor günler yaşamaya başlamıştı. Babası önce işsiz kalmış sonra da tifodan hayatını kaybetmişti. 17 yaşındaki Nikolai 3 kardeşine ve annesine bakabilmek için hayata atıldı. Artık çocukluk dönemi bitmiş, koskoca bir adam olmuştu. Sportmen yapısı sayesinde işçiliğin yanı sıra yazları futbol oynayarak kışları da buz hokeyi oynayarak açlık sınırındaki ailesinin karnını doyurmayı başarıyordu.
Futbola artan ilgi onun kafasında yeni fikirler uyandırıyor, futbol sisteminin yetersizliği onu rahatsız ediyordu.
Ivan Artemyev isimli arkadaşı ile birlikte Kızıl Presnya isimli bir spor kulubünün temellerini attılar. Presnya semtinin gençleriyle birlikte antrenmanlara başladılar.
Nikolai ilerleyen yıllarda futbola bakışını şöyle anlatacaktı: “Futbol adeta çevresinde olup biten her şeyden ayrı, bağımsız bir şey. Üstünde hiçbir otorite yok, günahkar bir neslin sahip olduğu tek düzgün şey. Tüm insani duygular yok edilirken kalabalıkların insanlık adına bir parça umut bulabilecekleri tek yer futbol statları.”
Baskıcı bir rejimde bağımsızlık arayışları onları kısa zamanda Moskova’nın en iyi takımlarından biri haline getirdi.
Starostin asker ve polislerin takımlarına meydan okuyan “halkın takımına” hem saha içinde hem de saha dışında lider olmuştu. Kısa zamanda binlerce insan onları izlemek için statlara akın edince bilet gelirleriyle binlerce koltuk almak zorunda kaldılar. 1926’da tarım işçileri sendikasının sponsorluğunu da alarak ekonomilerini Dinamo ve CSKA Moskova ile rekabet edebilecek noktaya çekmeye çalıştılar, Tomsky Stadyumu’nun kapasitesini 13.000’e kadar çıkardılar.
Taraftar geldikçe başarı da geldi. Starostin ülkenin en çok tanınan sporcularından biri olmuştu artık.
Politika başarıdan pay istiyor
1930’lara gelindiğinde halkın takımının başarısı ve Starostin’in popülerliği herkesin gözünü kamaştırmaya başladı. Sahipsiz gözüken bu kulübün popülerliğinden faydalanmak için parti gençliğinin lideri Kosarev devreye girdi. Dinamo Moskova’nın 35.000 kişilik stadyumuna benzer bir stat ve daha büyük başarılar vaat eden politikacı, apolitik Nikolai’yi zor da olsa ikna etti.
Takımın isminin Roma tarihine köleleri ayaklandırarak damga vurmuş Spartaküs’e atfen Spartak olarak değişmesi konusunda karar verdiler. Moskova’nın gladyatörleri olarak anılmaya başladılar.
Kaynakları arttıkça Starostin çok daha güçlü bir takım inşa etti ve ülkenin bütün takımlarından bir adım daha öne geçtiler.
Kimse Sovyetleri Aşağılayamaz
Tam da bu yıllarda Sovyetler ilk defa uluslararası sistemde kabullenilmeye başlanmışlardı. Çeşitli spor organizasyonlarına davet ediliyorlardı. İlk olarak “kapitalist” sistemle yönetilen, Avrupa’nın en güçlü futbol ülkelerinden Çekoslovakya’dan dostluk maçı için davet aldılar.
Kapitalistlere karşı oynanacak bir maç kaybedilemezdi. Bu yüzden Komünist Parti liderleri ülkenin en güçlü iki takımından bir karma oluşturulmasına karar verdiler.
Spartak ve Dinamo Moskova birleştirilerek ilk 11 kuruldu. Sovyetler “kapitalistlere” karşı ilk galibiyetlerini deplasmanda Spartak Moskova’nın yıldızları sayesinde aldılar. Sovyetler yönetimi için bu başarı adeta bir zorunluluktu, büyük bir coşku yaratmadı.
Ancak 1936’da Fransa’da düzenlenen bir dostluk maçında Sovyetler karması 60.000 seyircinin önünde yenilince Sovyet yöneticileri çılgına döndü. Stalin hiç ilgisini çekmeyen futbolu gündemine aldı ve acil reformlar emretti. “Buz hokeyi bizim için hiçbir şey ifade etmiyor çünkü hep kazanıyoruz ama futbol öyle değil, biz başaramadığımız şeylere tutkuyla bağlanan bir halkız.”
Starostin reformlarla ilgili önerilerini spor komitesine sundu. Avrupa’daki gibi ligler kurulması ilk isteğiydi. Ayrıca sadece Sovyet Rusya’nın değil diğer Sovyet cumhuriyetlerinin de katılacağı bir kupa organizasyonu konusunda ısrar ediyordu. Ona göre daha fazla takım ve daha fazla maç başarının en önemli noktasıydı.
Yeni takımlar kuruluyor
Sovyetler’de bir takımın ayakta kalması politik ve bürokratik desteğe dayanıyordu. Starostin bunu ilk kıran kulüp yöneticisi olsa da onun yolunu takip eden çok fazla takım olmamıştı. Asker ve polislerin takımları ağırlıklarını koruyorlardı. Ancak bir lig kurulacaksa daha fazla takım olmalıydı. Bu öneri sayesinde ülkenin küçük takımları büyük kurumlar tarafından desteklenmeye başladı. Ülkenin dört bir yanını saran demiryolları teşkilatı her büyük şehirde takımlara sponsor oldu. Lokomotiv Moskova bu tarihlerde ortaya çıktı. Torpedo Moskova otomobil fabrikasının takımıydı.
Starostin’in projesi sayesinde Sovyetler Avrupa’daki gibi güçlü bir futbol endüstrisine sahip oldu. Sadece 4 senede dünya futbolunu yakaladılar.
Güçlü dostluklar güçlü düşmanlıklar da getirir
Starostin futbolu ayağa kaldırmıştı. 1936’da ligde 2 sezon oynandı. Bahar ve sonbahar sezonlarında 2 ayrı şampiyon belirlendi. İlk şampiyon polis teşkilatının takımı Dinamo Moskova olmuştu. Spartak Moskova bu sezonu bir diğer polis takımı Dinamo Kiev’in arkasında 3. olarak tamamladı. Ancak sonbaharda durum değişti. Spartak Moskova polis takımlarını geride bıraktı ve şampiyon oldu.
Spartak Moskova’ya destek veren Kosarev çok mutluydu. Takıma desteğini arttırdı. Spartak Moskova ligin ilk 5 sezonunda toplam 3 kez şampiyon oldu, diğer 2 şampiyonluk ise Dinamo Moskova tarafından elde edildi.
Politik lider Kosarev’in desteği ile futbol dışı olaylardan uzak kalmayı başaran Nikolai Starostin ve kardeşleri başarılarının tadını çıkarıyorlardı ancak her şey değişmek üzereydi.
Çok güçlü birini kızdırmaya başlamışlardı…
Hitler’in Beria’sı
Stalin’in Hitler’in korkulan silahlı gücü SS’lerin lideri Himmler’den bahsederken Hitler’in Beria’sı dediği söylenir.
Bugün Abhazya’nın başkenti olan Sohum’da doğan Stalin’in hemşerisi Gürcü asıllı Lavrentiy Beria Sovyetler tarihinin en korkulan isimlerinden biriydi. Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin kurulmasında büyük rol oynamış, Stalin’in Troçki ile girdiği liderlik mücadelesinde Stalin’i desteklemişti.
1935’de Stalin’in en güvenilir adamı haline geldiğinde parti kongresinde şu sözleri söylemişti: “Lenin ve Stalin’e saygısızlık edecek herkes acımasızca yok edilecektir herkes bunu bilmeli.”
Beria sadece despot bir polis lideri değildi, entrikayı çok severdi. Rakiplerini ve potansiyel düşmanlarını türlü bahanelerle yok etmek onun hayattaki en büyük zevklerindendi. Ayrıca futbolu da çok severdi. Dinamo futbol topluluğu onun liderliğinde yoluna devam ediyordu.
Nikolai Starostin’in en büyük destekçisi Kosarev de Beria’nın radarına takılmıştı. Fazla popülerlik o günün koşullarında size sınırsız güç getirebildiği gibi çoğu zaman bela getirirdi. Kosarev’e de bela getirmişti. Vatana ihanetle suçlanarak tutuklandı ardından Beria’nın emriyle kafasına sıkılarak infaz edildi.
Nikolai Starostin politik dünyadaki tek dostunu korkunç bir şekilde kaybetmişti. Spartak Moskova artık sahipsizdi ve en büyük rakibi Beria’nın Dinamo futbol topluluğuydu…
1939 Sovyet Cup’ta Spartak Moskova Beria’nın favori takımı Dinamo Tiflis ile eşleşmişti. Tüm engellemelere rağmen Spartak Moskova rakibini eledi ve finalde Stalinest Leningrad takımını da 3-1 yenerek şampiyon oldu.
Sovyetler Polonya’yı işgal eden Hitler’e katılıp İkinci Dünya Savaşı başlarken Beria hiç işi yokmuş gibi Dinamo Tiflis’in elenmesine kafayı takmıştı. Sovyet Kupası’nın Spartak’a verilmesine izin vermedi. Dinamo Tiflis maçındaki hakemi tutuklattı. Yarı final maçının tekrar oynanmasına karar verdi.
Spartak Moskova’nın bunu reddetme şansı yoktu. Maça çıktılar ve Beria’nın Dinamo Tiflis’ini tekrar yendiler. Bu cesur takım şansını fazla zorlamıştı.
Maçı izleyen Beria o kadar sinirlenmişti ki koltuğunu tekmeleyerek stadyumu terk etti. Herkes Beria’yı bu kadar sinirlendirmenin neye mal olacağını bilse de Beria’nın dikkati dağılmak üzereydi…
İntikam Soğuk Yenen Bir Yemektir
Aslında Beria hiçbir zaman intikam almak için çok fazla beklemezdi ancak dünya savaşı Sovyetler’in kapısına dayanmış, Hitler korkunç bir orduyla Rusya’yı işgal etmeye başlamıştı. Tüm ülkede seferberlik başlayıp spor müsabakalarına da ara verilmişti.
Alman ordusu Moskova önüne dayanınca Stalin’in en yakın adamı olarak Beria ülkedeki asker kaçaklarını engellemek, “vatan hainlerini” cezalandırmak gibi önemli görevlerle ilgilenmek zorunda kalmıştı.
Starostin kardeşleriyle birlikte ordu için üretim yapan fabrikalarda çalışmaya başlamışlar ve ülkelerine destek olmaktaydılar.
Sovyetler Birliği mucizevi bir şekilde Almanları durdurup geri püskürttüğünde Beria tekrar kişisel hobilerine zaman ayırabilmeye başlamıştı.
Starostin sakin geçen bir gecenin ardından sabah şakağına dayanmış bir silah ile uyandı.
Beria intikamını almıştı. Polisler Starostin kardeşleri devrime ihanet suçlamasıyla tutukladılar.
2 yıl hapis yattıktan sonra ağır işlerde çalıştırılmak üzere Sibirya’daki gulaglardan birine sürgün edildiler.
Büyük spor adamı şimdi Sibirya’da köle gibi çalıştırılmaktaydı. Bu kötü günlerde onu mutlu eden tek şey kendisinin başında duran askerlerin bazen onla futbol sohbeti yapmalarıydı.
6 yıl süren bu korkunç sürgün 1948’de Stalin’in oğlunun onun bulunduğu gulagı aramasıyla değişti.
Hoş gelmedin!
Stalin’in oğlu bu büyük futbol adamının yeni kuracağı takıma teknik direktör olmasını istemişti. Starostin hemen bir trene bindirilip Moskova’ya gönderildi.
Starostin için kötü günler bitmiş gibi gözüküyordu ki kapısını Beria çaldı. Yanındaki silahlı adamları kapıda bırakıp içeri girdi. Starostin’in nutku tutulmuştu. Beria Starostin’in derme çatma evine bakıp gözünü devirdi. “Sana yarına kadar mühlet veriyorum derhal Moskova’yı terk et.” dedi.
Kupa maçından beri aradan geçen 10 yıla rağmen Beria’nın öfkesi bitmemişti. Spartak Moskova’nın işi çoktan bitirilmiş artık vasat bir takım halini almıştı yine de Beria Starostin’den nefret ediyordu.
Starostin spor dünyasında çok saygın olmasa çoktan öldürülmüş olurdu, Beria ona karşı temkinliydi ama sabrının bir sonu olduğunu söylemişti.
Starostin durumu Stalin’in oğlu Vasily’e anlattı. Vasily alkol sorunlarından dolayı yönetimde çok popüler olmasa da verdiği sözü tutabilmek için Starostin’i korumaya çalıştı. Onunla birlikte gezmeye hatta aynı evde yaşamaya başladı. Olası bir saldırıya karşı silahını da yanından eksik etmiyordu.
Beria hesaplaşmak için bekliyordu ancak liderinin oğlunun olduğu bir eve polis yollayamaz ya da faili meçhul bir saldırı organize edemezdi.
Starostin ailesini ziyaret etmek için alkolden sızmış olan Vasiliy’e haber vermeden evi terk edince evi gözleyen gizli polisler tarafından yakalandı.
Maykop’a ağır işçilik yapması için sürgüne gönderilmek üzere trene bindirilirken Nikolai’nın bir adamı durumu öğrendi. Stalin’in oğlu duruma el atmak üzere istasyona koştu.
Ancak polisler Beria’dan aldıkları kesin emirden taviz vermeyeceklerini söylediler. Nikolai silahına davranacak kadar kararlıydı. Starostin bunu reddetti. Gitmek istediğini söyledi. Moskova’da kalırsa eninde sonunda öldürüleceğini hissetmişti.
Nikolai tek bir şartla izin verdi Starostin sürgüne gitmeyecek, Güney Rusya’da bir futbol takımı çalıştıracaktı. Polis şefi bunu kabul etti ve gerekli girişimleri yaptı. Starostin Moskova’dan yüzlerce kilometre ötede Güney Rusya’da bir dinamo takımının hocası olacaktı.
Beria bunu duyduğunda sinirlendi. Starostin’in gönderildiği yere haber yolladı: “Derhal o adamı Kazakistan’a gönderin! Çalışacaksa orada çalışsın.”
Beria onun binlerce kilometre ötede olmasına tahammül edebilmişti.
Kazakistan’da buz hokeyi ve futbol koçu olarak küçük bir şehirde çalışmaya başladı. Starostin durdurulamaz bir dehaydı. Bir kaç sene içinde kulübü Kazakistan’ın en iyi spor kulübü haline getirdi ancak kardeşleri hala ağır işlerde çalıştırılan mahkumlardılar.
Yolun Sonu
Güne her sabah 11’de başlayan Stalin bir yatağından kalkmaz. Nöbetçi askerler Stalin’in odasına girip onu rahatsız etmekten öylesine korkuyorlardır ki saat 19.00’a kadar kapısını açamamışlardı. Acil bir telgrafı iletmek için kapısını aralamaya cesaret ettiklerinde Stalin’i yerde felç geçirmiş bir halde buldular. Korkulan imparator artık yerini başka bir lidere bırakacaktı. Felçli yatağında kendisine bir varis atayamadı. Güç mücadelesinden galip çıkması beklenen ise Beria’ydı. Beria Sovyetler’in yeni lideri olup dünyanın en güçlü iki insanından biri olacaktı.
Ancak Moskova’daki herkes Beria’dan o kadar çok korkuyordu ki ona karşı birleştiler ve onu İngilizler için casusluk yapmakla suçlayarak idam ettirdiler.
Starostin kardeşler gibi onbirlerce siyasi mahkum kurtulmuşlar ve itibarları iade edilmişti.
Nikolai Starostin 13 yıllık esaretin ardından SSCB Milli Takım teknik direktörlüğüne atandı daha sonra çok sevdiği kulübü Spartak Moskova’ya başkan olarak döndü. Spartak Moskova 1956’da Melbourne Olimpiyatları’nda şampiyon olan Sovyet Milli Takımı’nın büyük çoğunluğunu oluşturdu. Tekrar hem ülke içinde hem de yurt dışında sayısız zafer elde etti.
Comments