Yazan: Alper Erdem
Geçtiğimiz sezonun UEFA Şampiyonlar Ligi finalisti olan ve İngiltere Premier League şampiyonluğunu son maçta rakibi Manchester City’e kaybeden Liverpool, Amerikalı sahipleri tarafından satışa çıkarıldı.
Kulübün Amerikalı sahiplerinin, bu kararı vermesinin altında yatan birçok farklı neden vardı.
Nasıl Başladı?
Hikaye, Liverpool’un eski sahibi David Moores tarafından alınan bir kararla başladı. Rus oligark Roman Abramovich, Londra temsilcisi Chelsea’yi satın aldıktan sonra İngiltere Premier League ve hatta dünya futbolu için her şeyi değiştirdi.
O zamanlar sonsuz gibi görünen bir kaynakla Chelsea’yi finanse etmeye başlayan Abramovich ile yarışmanın mümkün olmadığını gören David Moores, kulübü satılığa çıkardı. Moores, o dönemde kendi tabiriyle kulüp için bir “fantezi yatırımcısı” arıyordu:
"Biz o fantezi yatırımcısını istedik. Hayallerimizi gerçeğe dönüştürecek sonsuz varlıklı, Liverpool seven biri veya bir aile.”
David Moores, Liverpool’u elden çıkardıktan 3 yıl sonra büyük bir açık sözlülükle satışın ana sebebinin Roman Abramovich olduğunu açıkladı:
“Abramovich dönemi yaklaşıyordu ve asla rekabet edemeyeceğimi biliyordum”
Kulüp 2010 yılında ABD merkezli dev spor yatırımcısı Fenway Sports Group’a satıldığında, Liverpool için de masaya, finansal olarak eli güçlü olan patronlar oturmuştu. Saha içinde eski günlerini arayan bu kulüp için Fenway Sports Group, 300 milyon sterlin harcamış ve kulübün çoğunluk hisselerini almıştı.
New York Times, bugünden bakıldığında o satış için “destansı dolandırıcılık” ifadesinin kullanıldığını hatırlatıyor.
Bir Devin Uyanışı
Portföyünde Boston Red Sox gibi devasa bir kulübü barındıran Fenway Sports Group (FSG), Tom Werner ve John Henry önderliğinde Liverpool’u kalkındırmak için uzun vadeli planlar yaptı.
İki isim ana hedef olarak Liverpool’un kendi kendini döndürebilen büyük bir ekonomik güce dönüşmesini belirlediler.
Bu yönde çalışmalarına başlayan ve kulübün yapısını acele etmeden değiştiren FSG, 2010’lu yılların ortalarına gelirken saha içi yatırımlarının boyutunu da arttırdı.
2013 yılında Liverpool’un İngiltere’deki saltanatına son veren Sir Alex Ferguson emekli olduğunu açıkladı. Manchester United’da koltuğundan kalkan Ferguson’dan 2 yıl sonra Liverpool, teknik direktörlük görevine bir Alman’ı, Jürgen Klopp’u getirdi.
Yatırımları arasında Anfield Road Stadyumu’na 2 yeni tribün inşa etmeyi ve antrenman tesislerini geliştirmeyi de ekleyen FSG, bu işler için yaklaşık 200 milyon sterlin ödedi.
Jürgen Klopp’un kulübün başına gelmesi modern zamanlarda Liverpool’un tarihini değiştiren olay oldu. Alman teknik direktör, oynatmak istediği futbolu her yeni günde biraz daha geliştirdi. FSG, Alman çalıştırıcısının kadrosunu Alisson Becker, Virgil van Dijk, Mohamed Salah, Sadio Mane, Roberto Firmino, Gini Wijnaldum gibi isimlerle güçlendirdi.
Jürgen Klopp ise bu yatırımın karşılığını saha içinde hemen her sezon vermeyi başardı 2015’te kulübe gelen Alman teknik direktör, 2022 biterken Liverpool’un müzesine 1 İngiltere Premier League şampiyonluğu (üstelik 30 yılın ardından) ve 1 UEFA Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu koydu. Bunların yanında 3 de yerel kupa kazanıldı.
Liverpool Neden Satılıyor?
Geçtiğimiz sezon Jürgen Klopp önderliğinde yarıştığı tüm kulvarlarda finali görmeyi başaran Liverpool, en önemli 2 turnuvayı son maçlarda kaybetti.
Kırmızılar, bu sezona da istedikleri gibi başlayamadı ve taraftarlarını hayal kırıklığına uğrattı. Buna karşın Liverpool’un satışa çıkarılması, çok geniş bir fikir birliğine göre, tüm bunlardan bağımsız nedenlerden kaynaklanmaktaydı.
FourFourTwo yazarı Matt Ladson, FSG’nin satış kararının ardından İngiltere sayıları artan “süper zengin takımlarının” olduğunu belirtti.
FSG’nin Liverpool’u alırken Avrupa’daki Finansal Fair Play (FFP) şartlarına güvendiğini ve bu sayede daha adil bir şekilde yarışacaklarına inandığını düşünen Matt Ladson, ilerleyen günlerin John Henry’nin bu inancını zayıflattığını iddia etti.
Matt Ladson’a göre Henry, yıllar geçtikçe FFP’nin arkasında devletler olan bazı kulüpler tarafından (PSG, Manchester City) nasıl esnetildiğine şahit oldu. Liverpool’u satın alırken en büyük amacını kulübün kendi kendini finanse edebilmesi olarak belirleyen Henry, böyle bir ortamda bunun olabileceğine olan güvenini yitirdi.
John Henry liderliğindeki FSG, Körfez sermayesi ile başa çıkabilmek adına Avrupa Süper Ligi projesinin kurucu kulüplerinden biri olarak Liverpool adına da imza atmışlardı.
Özellikle taraftarlarca çok büyük protestolara sahne olan bu adımı önce “rekabet böylece sürdürülebilir bir finansal temel üzerine inşa edilecek” diyerek açıklayan Henry, daha sonra kamuoyu ve bizatihi kulübün içinden gelen baskılar karşısında geri adım atmış ve özür dileyerek Liverpool’u Avrupa Süper Ligi oluşumundan geri çekmişti.
Avrupa Süper Ligi projesinin iptalinin ardından İngiltere Premier League’de Manchester City’nin karşısında istikrarlı olarak rekabet edebilen yegane takım olan Liverpool, ligde 2 yeni süper gücün oluşumuna da şahit oldu.
Bunlardan biri, geçtiğimiz aylarda yaklaşık 3 milyar dolar karşılığında satılan Chelsea idi. Diğeri ise Suudi Arabistan’ın “sonsuz” kaynağından beslenecek olan Newcastle United oldu.
İngiltere Premier League’de süper zenginler çoğaldıkça diğer kulüplerin rekabet şansı da günden güne azalıyordu. Bu konu hakkında en net açıklamalardan biri de Jürgen Klopp’tan geldi:
"Şimdi Newcastle'dan birinin 'bu kulüp için tavan yok' dediğini duydum. Evet, doğru! Kesinlikle haklı, Newcastle için tavan yok. Tebrikler! Ancak diğer bazı kulüplerin tavanları var.”
Şu ana kadar FSG’nin sahipliğinde maç günü ve mağazacılık gelirlerine oyuncu satışlarını ekleyerek bütçe oluşturmaya çalışan Liverpool için bu modelin sonu gelmiş gibiydi. Çünkü tıpkı Jürgen Klopp’un dediği gibi onlar için var olan sınırlar, rakipleri için yoktu.
Fenway Sports Groups Talep Topluyor
FGS’nin Liverpool’u elden çıkarma kararı almasıyla birlikte, kulübün devrine ilişkin talep toplama yetkilerini yürütmek adına Goldman Sachs ve Morgan Stanley ile el sıkıştığı bildirildi.
Geçtiğimiz aylarda yaklaşık 3 milyar dolar maliyetle el değiştiren Chelsea örneği henüz tazeliğini korurken, dünyaca ünlü Forbes dergisi son UEFA Şampiyonlar Ligi finalistinin değerinin yaklaşık olarak 4.5 milyar dolar seviyesinde olabileceğini açıkladı.
FGS’nin daha geçen yıl kendi hisselerinin %11’ini 735 milyon dolar karşılığında AC Milan’ın da sahibi olan RedBird’e sattığı düşünüldüğünde, Liverpool’un el değiştirmesinin dünya çapında başka bir finansal rekor olacağı tahmin ediliyor.
Öyle ki aynı RedBird, AC Milan için 1.2 milyar dolar ödemiş ve Birleşik Krallık dışındaki bir futbol kulübü için tarihteki en yüksek bedeli harcamıştı.
Tüm bu gelişmelerin ışığında belki de kesin olan tek şey, FGS’nin 300 milyon sterlin karşılığında aldığı kulübü büyük bir karla elden çıkaracağı. Buna karşın Liverpool penceresinden geleceğin nasıl şekilleneceği ise yeni sahiplerin kararına bağlı gibi gözüküyor.
Bununla birlikte son günlerde artan spekülasyonlara yönelik bir açıklama yayımlayan FGS, şu ifadelerle kulübün geleceğini de düşündüklerini belirtti:
“Son zamanlarda bir dizi mülkiyet değişikliği söylentileri var ve kaçınılmaz olarak bize, düzenli olarak Fenway Sports Group'un Liverpool'daki mülkiyeti hakkında soru soruluyor. FSG, Liverpool'da hissedar olmak isteyen üçüncü şahıslardan şu ana kadar birçok talep aldı. FSG, daha önce doğru şartlar ve koşullar altında, Liverpool'un bir kulüp olarak çıkarlarını gözetmek şartıyla yeni hissedarlarla görüşmeyi düşünebileceğini bildirmişti. FSG hem saha içinde hem de saha dışında Liverpool'un başarısına tamamen bağlı kalmaya devam ediyor."
Bu açıklamanın ardından durumu Sky Sports’a değerlendiren Vinny O’Connor, kulübün stadyum dışına satılık tabelası asmadığını, yalnızca yeni yatırımcılara açık olduğunu ilan ettiğini iddia etti. Öte yandan futbol finans uzmanı Kieran Maguire ise konuyu şu şekilde değerlendirdi:
“FSG, Liverpool’u 300 milyon sterlin ödeyerek aldı ve şimdi bu miktarın 12-14 katına satma şansına sahip. Üstelik artık egemen servet fonlarına karşı mücadele ediyorlar. Artık UEFA Şampiyonlar Ligi’ne katılım giderek zorlaşıyor. Kısa vadede kulüp güçlü bir konumda olsa da FGS rekabetçi olmak için yeni yatırımlar yapmaları gerektiğinin farkında. Şu anda ne kadar ileri gidebileceklerine dair yeni bakış açılarını test ediyorlar.”
Bütün bu gelişmelerin ardından geriye, Matt Ladson sorduğu şu soru kaldı:
“Futbol otoriteleri yaptıklarıyla petrol ülkeleri tarafından desteklenmeye kulüpleri başarısızlığa mahkum etti. Şu anki düzende, petrol zengini bir ülke tarafından desteklenmeden nasıl rekabet edebilirsiniz?”
Comments